Çok canlı bir anınızı düşünün. Düşündünüz mü? Tamam şimdi de 3 hafta önce kahvaltıda ne yediğinizi düşünün. Hatırlamakta güçlük çekiyorsunuz değil mi? Peki ama neden bazı anları net bir şekilde hatırlayabiliyorken bazılarını hatırlayamıyoruz? Bu yazımızda nedenini sizler için açıkladık.
Anılar Nasıl Oluşur?
Bir an yaşadığınızda bu deneyim elektrik enerjisine dönüştürülerek nöron ağınızda ilerler. Bilgi öncelikle kısa süreli belleğe gider. Burada birkaç saniye ile birkaç dakika arasında kaldıktan sonra uzun süreli belleğe aktarılır. Bunun için beynin hafıza merkezi olan hipokampüse oradan da beynin farklı alanlardaki depolama yerlerine aktarım yapılır. Beynin her yerindeki nöronlar “sinaps” adı verilen özelleşmiş sinir ileticiler ile iletişim kurar. Eğer iki nöron sürekli iletişim kurarsa ikisinin arasındaki iletişimin verimliliği artar. Bu duruma “uzun süreli potansiyasyon” yani potansiyel artışı denir. Bu sayede anılarımızı uzun süre saklanabilir.
Bazı Anılar Nasıl Kaybolur?
Anılarımızı yitirmemizdeki en önemli faktörlerden biri yaştır. Yaşlandıkça sinapslar azalmaya ve zayıflamaya başladığından anıları hatırlayışımız etkilenir. Ayrıca yaşımız anı yapabilme yetilerimizi de etkiler. Anılar en çok dikkat kesildiğimizde, içtenlikle ilgilendiğimizde ve bilgi bizim için önemli olduğunda işlenir. Yaşlandıkça artan zihinsel ve fiziksel sağlık problemlerimiz dikkatimizi vermemizi engellediğinden anılarımızı yitiririz.
Bilim insanlarının bu bozulmayla ilgili birkaç teorisi var. Bu teorilerden biri beynin küçülmesi üzerinedir. Hipokampüs her on yılda bir nöronların %5’ini kaybeder. 80 yaşına geldiğimizde ise nöronlarımızın % 20’si yok olur. Diğer bir teoriye göre asetilkolin gibi hafıza ve öğrenme için çok önemli olan nörotransmitterlerin yani sinir ileticilerin üretiminin azalmasıdır. Bu değişiklikler insanların saklanmış bilgiye nasıl ulaştıklarını etkiler.
Hafıza problemlerinin en önemli nedenlerinden biri de kronik strestir. Sürekli çalıştığımızda ve kişisel sorumluluklarımızla fazla uğraştığımızda bedenimiz aşırı uyarılır. Bu tepki bir kriz anında hayatta kalmamızı sağlamak için var olan bir fizyolojik mekanizma yüzünden oluşur. Stres kimyasalları enerjiyi mobilize eder ve uyarılmışlığı arttırır. Ancak kronik stres ile bedenlerimiz bu kimyasallarla dolar. Bu da beyin hücrelerinin kaybına ve yenilerini oluşturma yetisinin kaybına sebep olduğundan bilgiyi geri çağırma yetimiz etkilenir.
Bir diğer sebep ise depresyondur. Depresyondaki kişilerin hafıza problemi yaşama olasılığı %40 daha fazladır. Uyarılma ile ilgilenen bir nörotransmitter olan serotoninin düşük seviyelerde olması bu kişilerin gelen yeni bilgilere karşı daha dikkatsiz olmalarına neden olabilir. Depresyonun bir belirtisi de geçmişteki üzücü olaylara takılı kalmaktır. Bu da kişinin yaşadığı zamana dikkatini vermemesine ve kısa süreli anıların saklanmasını zorlaştırmasına sebep olur.
Yalnızlık da hafıza kaybına sebep olabilmektedir. Harvard Toplum Sağlığı Okulu’nun yaptığı bir araştırmaya göre, sosyal etkileşimleri fazla olan yaşlıların sosyal olmayanlara göre hafıza kaybı süreçlerinin yavaş ilerlediği ve geciktiği görülmüştür. Nedeni kesin olarak bilinmese de uzmanlar sosyal etkileşimin beynimiz için bir tür egzersiz olduğunu düşünüyorlar.
Anılarınızı korumak için fiziksel aktivitelerde bulunarak ve iyi beslenerek beyninize yardım edebilirsiniz. Son olarak beyninizi mümkün olduğunca çalıştırın. Beyninizi yeni şeylere maruz bırakın ve onu zorlayın. Yeni bir dil öğrenmek gibi aktiviteler anılarınızı korumak için en iyi yöntemlerden biridir.