“Herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak, işte bu kolay değildir.” ARİSTO
”Herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak, işte bu kolay değildir.” ARİSTO
Son yıllarda zeka türlerinden biri olarak bilinen duygusal zeka (emotiona intelligence) kavramı, giderek farklı alanlarda yeni açılımlar yaratmaktadır. Bu alandaki çalışmalar, duygusal zekanın ölçülmesi, duygusal zekanın hangi alanlarda daha etkin kullanılabildiği, buna bağlı olarak duygusal zekanın nasıl desteklenebileceği gibi boyutlarda oldukça yoğun şekilde devam etmektedir. Duygusal zeka (emotional intelligence) terimi ilk kez psikolog Peter Salove ve psikolog John Mayer tarafından “kendisinin ve başkalarının hislerini gözleyip düzenleyebilmek; hisleri, düşünce ve eyleme kılavuzluk edecek şekilde kullanabilmek” şeklinde tanımlanmıştır. Daha sonra 1995’te psikoloji alanında doktoralı gazeteci-yazar Daniel Goleman’ın “Duyguzal Zeka” kitabını yayımlaması ile kavram pek çok platformda ilgi çekmiş, tartışılmaya başlanmış ve kamuoyunun gündemine girmiştir. Goleman’in kitabından sonra bu konuda yapılan araştırmalar ve yayınlanan kitaplar hızla artmış ve genel olarak uzmanlar duygusal zekayı, bireyin duygularını zekice, duyarlı, yararlı ve bilgece bir tarzda kullanabilme yetisi olarak kabul etmişlerdir (Shapiro 1998; Weisinger 1998; Cooper ve Sawaf 1997). Dolayısıyla duygusal zeka dediğimiz şey sadece duygulara sahip olmak anlamına gelmemektedir. Her insan duygulara sahiptir ancak duygularımızı tanıyabilmek, onların farkına varabilmek, onları kabul edip yönetebilmek ve günlük yaşantımızda etkili bir biçimde kullanabilmek duygusal zekamızın yüksek olduğunu gösterebilir.
Her insan duygusal zekası yetenekleri açısından farklılıklar gösterir. Örneğin bazı kişiler başkalarının duygularını anlama konusunda çok becerikli olmalarına rağmen aynı beceriyi kendi duygularını ifade etme konusunda gösteremeyebilirler. Ya da bazı insanlar hem kendi duygularının farkında olmak hem de başkalarının duygularına karşı duyarlı olmak konularında çok daha yetersiz kalabilirler. Kişi duygusal zeka becerilerinde yeterlik kazanmadan eğitimini tamamladığında, sadece zihinsel anlamda eğitilmiş olacaktır. Ancak toplumsal yaşamın gerektirdiği sosyal ve duygusal beceriler, hava, su, yiyecek kadar temel ihtiyaçlardır. Bu becerilerle yetişen öğrenciler yetişkin olduklarında hem sosyal yaşantılarında hem de iş yaşamlarında daha başarılı olacaklardır.
Küreselleşen dünyada, iş hayatına girerken artık sadece akademik başarının, not ortalamanızın ya da diplomanızın yetmediği bir gerçektir. Teknolojinin gelişmesiyle beraber çalışanlardan beklenen beceriler de gün geçtikçe değişmektedir. Sosyal ve duygusal becerilerde yetkinlik çalışma yaşamında aranan özelliklerin artık başında gelmektedir. Çalıştığı iş yerinde hem meslektaşlarıyla hem de müşterileriyle sosyal – duygusal etkileşimlerini yönetebilen kişilerin hem işlerinde hem de kariyer süreçlerinde daha başarılı oldukları yapılan araştırmalarla ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bireylerin küçük yaştan itibaren özellikle aile ortamında duygusal zekalarının desteklenmesi büyük önem taşımaktadır. Aile yaşamı duygusal derslerin verildiği ilk okuldur. Bu duygusal dersler sadece anne-babanın çocuklarına doğrudan söyledikleri ve yaptıkları ile değil, kendi hislerini ifade edişleriyle ve aralarındaki etkileşim modeliyle de verilir (Goleman 1996). Çocuğun dünyayla iletişim kurduğu ilk ortam olan ailesinin duygusal anlamda ne kadar destekleyici olduğu , çocuğun yetişkinlik hayatında duygusal zekasının ne düzeyde olacağı konusunda bize bilgi verir. Örneğin duyguların yok sayıldığı, oldukça otoriter bir aileye sahip çocuk duygusal anlamda tam anlamıyla bir gelişme gösteremez. Ya da anne babaların çocuğu tamamen serbest bırakıp hiçbir şekilde kontrol uygulamaması de çocukta sağlıklı bir duygusal yaşam ve vicdan gelişmesinde eksikliğe yol açar. Başka bir durumda da, anne babanın çocuğun duygularını ifade etmesinde tutarsız davranması ise çocuğun kendini değersiz hissetmesine neden olabilir. Bu bağlamda sosyal ve duygusal becerileri yetişkin yaşamında elde etmek ya da geliştirmek küçük yaşlara göre çok daha güç olduğundan, bu becerilerin başta aile ortamında geliştirilmesi ve okul hayatı süresince desteklenmesi oldukça önem taşımaktadır.
Erdoğdu, M. Yüksel (2008), Duygusal Zekanın Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi , Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi , C.7 S.23 (62-76).
Tuğrul, Ceylan ( 1999), Duygusal Zeka. Doç. Dr., Psikolojik Değerlendirme, Terapi ve Eğitim Merkezi, ANKARA .
Türnüklü, Abbas ( 2004), Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi Dergisi, S.37 ( 136-152).
Yeşilyaprak, Binnur ( 2001), Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi Dergisi, S.25( 139-146).
Hazırlayan: Semra Sinem Çalış