Bir zamanlar Ege’nin huzur dolu kasabası Kayaköy, bugün terk edilmiş evleri ve yıkık kiliseleriyle zamana meydan okuyan bir güzellik olarak karşımıza çıkıyor. Doğanın kollarında yeniden can bulan Kayaköy, hem huzur arayan gezginlere hem de tarihin derinliklerinde kaybolmayı sevenlere eşsiz bir deneyim sunuyor. Muhteşem manzaralar ve büyüleyici tarih bir arada, Kayaköy’ü keşfedilmeyi bekleyen bir hazineye dönüştürüyor.
Muğla’da yer alan Kayaköy, dik bir vadinin iki yanından yukarıya doğru sıralanan evleri, dar sokakları, büyük okulu, antik çeşmesi ve Ege’nin milyon dolarlık manzarasına sahip kiliseleriyle büyüleyici bir yer. Ancak son yüz yıldır terk edilmiş olan Kayaköy, zamanla donmuş bir anıt haline gelmiş ve adeta bir hayalet kasabayı andırıyor. Yavaş yavaş yeşilliklerle örtülen yıkık binalar ve eşsiz manzaralar, burayı hem gizemli hem de son derece güzel bir ziyaret noktası haline getiriyor.
Geçmişi M.Ö. 3000’lere dayanan Kayaköy’ün Antik Dönem’deki adı Karmylassos’tur. Günümüzde Kayaköy’de yakın zamanın izlerine rastlanırken, bir Likya kenti olan Karmylassos’tan geriye sadece kaya mezarları ve lahitler kalmış. Karymlassos’un kalıntıları üzerine Rumlar tarafından muhtemelen 14. yüzyılda kurulduğu ve tarihte büyük bir merkez olduğu düşünülen yerleşim ise “Levissi” adıyla anılır. Bir asırdan biraz daha uzun bir süre önce Kayaköy ya da eski adıyla Levissi, Osmanı Döneminde bölgedeki Türklerle birlikte yaşayan en az 10.000 Rum Ortodoks Hıristiyan’ın yaşadığı hareketli bir kasabaydı. Ancak Türkiye’nin bağımsız bir cumhuriyet olmasının ardından Kayaköy, bir değişim sürecine girdi.
1922’de Yunan-Türk savaşının sona ermesinin ardından komşu Yunanistan’la yaşanan gerginlikler, mübadeleleri de beraberinde getirdi. Kayaköy için bu, şu anda Yunanistan’ın Makedonya ve Trakya bölgesi olan Kavala’da yaşayan Türklerle zorunlu nüfus mübadelesi anlamına geliyordu. Ancak yeni gelen Türklerin bir kısmının Kayaköy’deki koşullardan memnun olmadıkları ve daha iyi yaşam koşulları bulma umuduyla başa yerlere taşındıkları söyleniyor.
Taşınmayı tercih edenler olduğu gibi, Kayaköy’de kalıp yeni bir hayat kurmayı seçenler de vardı. Aysun Ekiz’in büyükanne ve büyükbabası, Kayaköy’de kalmayı seçen az sayıdaki Türklerden biriydi. Bugün hala Kayaköy’de yaşayan bu kişiler, kasabanın ana girişine yakın bir noktada, turistlere içecek servisi yapan küçük bir restoran işletiyor. Ekiz, büyükanne ve büyükbabasının çobanlık yapan bir aileden geldiğini ve Kayaköy’ün kenarındaki hayata kolaylıkla uyum sağladıklarını belirtiyor. Ekiz, ”Mübadeleyle gidenlerden bazıları geri döneceklerini düşündükleri için çocuklarını Türk arkadaşlarına bırakarak gitmişler ama bu hiçbir zaman gerçekleşmedi” diyor.
“Kayaköy Rehberi” kitabının yazarlarından Jane Akatay, ”Depremler oldu, fırtınalar oldu. İklim, hava durumu, yağmur fırtınaları… Her şey bu ilginç yeri etkiledi” diyor. Terk edilmeden önceki yüzyılda inşa edilen evlerin çoğunun artık çatıları kaybolmuş, çöken duvarları bitki örtüsüyle kaplanmış durumda. Köyün eski zamanlarında ayakkabıcılık yaygın bir meslek olduğundan bazı evlerin bodrumlarında, bir zamanlar deri tabaklamak için kullanılan çukurlar bulunuyor.
Ekiz, geçmişte içme suyunun eşeklerle taşınması gibi bazı problemlerin olmasına rağmen Kayaköy’ün bir zamanlar bölgenin ticaret merkezi olduğunu, şu anda gelişmiş ve hayli popüler bir turizm merkezi olan yakındaki Fethiye limanını geride bıraktığını söylüyor. Evlerin yapısına da değinen Ekiz, evlerin kimsenin güneş ışığının bir başkası tarafından engellenmeyeceği şekilde inşa edildiğinden; evlerin duvarlarının rivayete göre akrep ya da yılanlardan korunmak için maviye boyandığından bahsediyor. Köyü oluşturan 2.500 kadar evin ayakta kalan duvarlarında bu mavi rengin parçaları hâlâ görülebiliyor ve modern çağın eşiğindeki eski bir yaşam tarzının anlık görüntüsü olarak hâlâ keşfedilmeye değer duruyor.
Kasabadaki en göze çarpan yapılardan biri, solmuş pembe sıva duvarları ve beşik tonozlu tavanlardan oluşan büyük bir yapı olan Yukarı Kilise’dir. Kilise şu an mühürlenmiş durumda, ancak birçok açıdan cezbedici görüntülere ev sahipliği yapıyor.
Yakındaki kasabalardan Kayaköy’den geçen yürüyüş parkurları var, ancak sokaklarda dolaşırken kaybolmak kolay çünkü bazı ara sokaklar çıkmaz sokaklara dönüşüyor. Vadi boyunca dolambaçlı sokaklardan geçerek gidilen küçük kilise ise tırmanmaya değer olarak nitelendiriliyor. Tepede masmavi gökyüzünün üzerinde Türk bayrağı dalgalanırken aşağıda, sık ormanlarla kaplı bir yamacın karşısında Ege Denizi’nin parıldayan suları var. Bu muhteşem manzara, Kayaköy’ün insanlarla dolu olduğu günlerden bu yana pek değişmemiş görünüyor.