Ida Hammershøi, diğer bir adıyla “yüzsüz kadın” kimdir? Bu kadının resimlerde neden hep arkası dönüktür?
Danimarkalı sanatçı Vilhelm Hammershøi’nin resimlerinde sık sık karşımıza çıkan bir figür vardır: arkası dönük gizemli bir kadın. Bugünkü yazımızda, mektuplar ve fotoğraflar aracılığıyla onun dokunaklı ve hüzünlü hikâyesini sizlere sunacağız.
Danimarkalı sanatçı Vilhelm Hammershøi, 1901 tarihli Strandgade’de İç Mekân, Yerdeki Güneş Işığı adlı tablosunda uzun bir pencere, orantısız beyaz bir kapı ve masada oturan bir kadını resmeder. Kadının yüzünü ya da ne yaptığını tam olarak göremiyoruz; ama zaten resmin ana karakteri o değil! Bu rol ışığa, sessiz odanın içinden akarak zeminde bir desen oluşturan gümüş rengi İskandinav güneşine ayrılmış.

Hammershøi’nin (1864-1916) gündelik karşılaşmaları nasıl modern sanata dönüştürdüğünü görmek gerçekten büyüleyici. Unutulmaz, uhrevi bir atmosfer taşıyan resimleri, 1960’ların minimalizm akımının öncüsü olmuştur. Birçok resimde Kopenhag’ın eski ticaret mahallesindeki evi yer alır. Hammershøi, evin mavi-gri duvarlarına, eski moda lambri kaplamalarına ve kapılarının birbiri ardına ışık dolu odalara açılmasına hayrandı. Görebileceğimiz üzere bunları o kadar ustalıkla yakalamış ki, masasını parlatan cilanın kokusunu ya da resimdeki kadının yumuşak nefes alışını rahatlıkla hayal edebilirsiniz.
“Ida’nın resimlerindeki büyüleyici sahneler, sanki onların mahrem dünyalarını görüyormuşuz gibi bir ilk izlenim veriyor.” – Dr. Felix Krämer
Yüzsüz kadının adı Ida Ilsted’di ve Hammershøi’nin eşiydi – 1891’de, Vilhelm 27, kendisi 22 yaşındayken evlendiler. Hammershøi’nin yaklaşık 100 resminde, siyah elbisesiyle otururken ya da ayakta dururken, düşünceleri başka yerlerde görürüz onu. Çoğu zaman da arkası dönüktür; bu da psikolojik bir bağ kurma ihtimalini ya da duygusal durumuna dair herhangi bir ipucunu ortadan kaldırır. Sanatçının önde gelen uzmanlarından ve Vilhelm Hammershøi sergisinin küratörü Dr. Felix Krämer, “Ida’nın resimlerindeki büyüleyici sahneler, onların mahrem dünyasını gördüğümüz izlenimini veriyor” diyor.

Sanat Dünyasında “Yalnız Kadın” Motifi
İç mekanda yalnız kadın motifi muhtemelen Vermeer’den ya da Alman Romantik sanatının Rückenfigur’undan gelmiştir. Caspar David Friedrich’in Penceredeki Kadın (1822) adlı tablosu bunun güzel bir örneğidir. Karısı Caroline’i Elbe Nehri’ndeki teknelere bakarken gösterir, ancak Friedrich’in odaklanmamızı istediği şey dışarıdaki bahar, gökyüzü ve onun temsil ettiği umut ve manevi özlemdir. Bu dönemin diğer sanatçıları da pencerelerin yanında yalnız kadınlar resmetmiş, ancak izleyicinin bakışlarını bir tür pastoral ev hayatı yaratmak için içeriye yönlendirmişlerdir. Bu sakin odalarda pencereler ışıkla dolup taşar, ancak dışarıdaki manzara siliktir.
“Vilhelm ve Ida beraber ender ve çok hoş bir birliktelik oluşturuyor. Diğer birçok sanatçının aksine Vilhelm onu asla terk etmez, asla yalnız seyahat etmez… Ida her yerde onunla birliktedir” – Jesper Wung Sung
Hammershøi, evliliğinin hemen ardından 1891 yılında Paris’i ziyaret ettiğinde bu akımla tanıştı. Çift bir önceki yıl Ida’nın memleketi Stubbekobing’de nişanlanmıştı. Ida zengin bir tüccarın kızı ve Hammershøi’nin Danimarka Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nden eski sınıf arkadaşı Peter Ilsted’in kız kardeşiydi. Hammershøi’nin Ida’ya evlenme teklif etmesinin sebebinin kısmen de olsa Ida’nın aile evinden kaçmasına yardımcı olmak olduğu düşünülüyor. Hammershøi Haziran 1891’de annesine “Ida’nın annesi bir kez daha -açıkça söylemek gerekirse- olabildiğince deli” diye yazar. “ Tarif etmeye bile çalışmayacağım çok korkunç sahneler yaşanıyor”. Nişanın gerçekleşme hızı Hammershøi’nin küçük kardeşi Svend’i de şaşırtmış ve şöyle yazmıştır: “Sevgili Vilhelm! Tebrikler, nişanlınla tanışmak için sabırsızlanıyorum. En azından benim için büyük bir sürpriz oldu. Nişanlanmayı düşüneceğin hiç aklıma gelmezdi.”
İlişkileri Hakkında Bilinenler
Paris, Hammershøi’lerin birlikte çıktıkları pek çok seyahatin ilkiydi. “Vilhelm ve Ida nadir ve güzel bir birliktelik oluşturuyor,” diyor Wung Sung. “Diğer pek çok sanatçının aksine Vilhelm onu asla terk etmez, asla yalnız seyahat etmez… Ida her yerde onunla birlikte – o dönemde bir çiftin 7/24 birlikte olması duyulmamış bir şey.” 1902 yılında Danimarkalı şair Johannes Jorgensen, Danimarka gazetesi Vort Land için yazdığı bir makalede Hammershøi’leri Roma’da Via del Corso’da gördüğünü anlatıyor. “İki Danimarkalı, bir sokak köşesinde durmuş tabelayı okurken çok hoş, samimi ve biraz da kaybolmuş görünüyorlardı… Ida’nın duygulu, zeki, hafif stilize başı, sade mavi pamuklu elbisesi, tüm ipeklerin parlaklığı ve hışırtısı karşısında çok dikkat çekici bir şekilde parlıyordu.”
Ida’nın Çektiği Zorluklar
Yine de Hammershøi’nin eşi olarak yaşamak kolay olmayacaktı. En yakın arkadaşları bile onu utangaç ya da tuhaf olarak tanımlıyordu ve annesi Frederikke, 1906’daki doğum gününde şövalesinden bir günlüğüne uzaklaşmasına, kardeşi Svend’e bir mektup yazacak kadar çok şaşırmıştı. Hammershøi 1907’de verdiği bir röportajda “Hızlı resim yapmam. Resim yapmam oldukça uzun sürer.” demişti. Strandgade’de İç Mekân, Yerdeki Güneş Işığı adlı tablosu 2012’de bir sergi için temizlendiğinde, konservatör 40’tan fazla farklı beyaz tespit etmiştir.
Hammershøi’nin işkolikliği ya da Ida’nın annesini etkileyen hastalığın Ida’da da olması çiftin neden çocuk sahibi olmadığını açıklayabilir. Mayıs 1895’te Frederikke, Hammershøi’nin kız kardeşi Anna’ya şöyle yazar: “Vilhelm bana onlarla birlikte kalmamı teklif edecek kadar nazikti; ancak Ida’nın yine krizlerinden birini geçirmesinden sürekli korkacağım için kabul edeceğimi sanmıyorum”. Hammershøi, Ida’nın resmini son kez 1907’de yaptı. Bundan önceki 12 ay zorlu geçmişti: Kopenhag’da satın aldıkları bazı banknotların sahte olduğu anlaşılınca çift Roma’da haksız yere tutuklanmıştı. Bu yanlış anlaşılma Danimarka gazetelerinde haber olmuş ve bir önceki yıl geçirdiği ciddi bir ameliyat nedeniyle hala hassas olan Ida’nın sinirsel şok geçirdiği belirtilmişti.

Wung Sung, resmin “Kolay bir hayat yaşamamış bir kadının dokunaklı bir portresi” olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bu portre Vilhelm’in ‘Bu kadın benim hayatımı paylaştığım kadın.’ deme şeklidir.”
Hammershøi tabloyu ölene kadar yanında taşıdı, onun ölümünden sonra da Ida 1949’daki kendi ölümüne kadar kayıtlardan kayboldu. Wung Sung, “Ida’nın Vilhelm’in eserlerinin popüler olduğunu görecek kadar yaşayamadığını bilmek adeta içimi burkuyor,” diyor. Ölümünün kayıtlara intihar olarak geçtiğini, ancak daha fazla araştırma yapınca bunun normal bir intihar olmadığını, daha çok yaşlı ve yorgun Ida’nın bir hastalığı nedeniyle tedaviyi reddetmeyi seçtiğini düşündüğünü söylüyor.
Sonuna kadar bilinmezliğin bir hikayesi bu. Ne Ida’nın biyografisinden parçalar, ne de Vilhelm’in eserlerinde Ida’nın yüzlerce kez karşımıza çıkması bizi bir avuç tahmin veya varsayımdan öteye götürmüyor. Ida’nın zihni ve Ida’nın dünyası erişimimizin çok ötesinde olsa da eserlerin gücü bizim yine de denememizden kaynaklanıyor.
Kaynak: BBC – Ida Hammershøi: The identity of art’s most famous ‘faceless woman’